img

Küçük bir çocukken, bir akrabamızı ziyarete gitmiştik. Geçirdiği bir rahatsızlık yüzünden evde değneklerle yürüyor, rahat hareket edemiyordu. Yaşından dolayı ve sokaklardaki düzensizlikten dolayı dışarı rahat çıkamıyordu, evde sürekli yalnızdı. O zaman yaşamın hiç bir şey yapılamadığında ne kadar yaşama sevincinden uzak olabileceğini düşündüm ki, o kitap okuyordu sürekli en azından… Televizyon kanalları uzay cağına çıktığında, internetten dışarı çıkmadan koca dünyayı deneyimlemeye başlayabildiğinde ilk onun için çok sevinmiştim. Yaşlandığımızda, hasta olduğumuzda hayat bir şekilde devam edecekti, bir sürü şey deneyimlemeye devam edebilecektik. Ama hep yaptığımızı yaptık ve olanlar oldu… İyi niyetle başlattığımız, kendimizin yarattığı her şeyin yine kölesi olduk…  Para da öyle bir şey değil miydi? Takasla başlayan paylaşımı daha rahat bir hayat için küçük maden parçacıklarına değiştirdiğimiz de bir yerden sonra para için yaşanan bir hayatın kulları olmuştuk… Kendimiz yaratıyorduk, kendimiz sonra yarattığımız şeyin tapınanı oluyorduk? Hep mi putlara ihtiyacımız vardı? Yoksa sorumluluk alıp yaşamlarımıza sahip çıkmak bizi bu kadar mı korkutuyordu? Kim bilir… Ama hep bir sistem kurup kendimizi küçük oyuncuları haline getiriyorduk…  Bu hep böyle oldu… Sohbet edip yaşadığı dünyanın içinden geçebileceğimiz birçok insan varken, biz sokakta var olmayan dijital sistemde kendi çizdiğimiz yaratıkları toplayıp başarmış oluyoruz, hatta dokunmak yerine yine perdeler arkasından tanımadığımız kişilere dokunduğumuzu düşünüyoruz. Bu kadar mı başkaları bizi korkutuyor? Birliği deneyimlemek bize o kadar mı benliğin yok olacağı korkusunu veriyor? İste korktuğumuz surece bu olacak… Tıpkı çocukken arkadaşları olmayan çocukların görünmeyen arkadaşlar yaratıp oynaması gibi bizde dijital arkadaşlar yaratacağız… Çocukken en azından bizim hayalimizdi o arkadaşlar… Şimdi sadece bizim için seçilenler, bu bir sektör olacak, yine kendimize işler yaratıp bir şey yapıyoruz diyeceğiz ve yaşamaktan kaçmak için yine haklı mazeretlerimiz olacak… Ben o akrabamıza, mahrum kalan kişilere sevinmiştim o zamanlar… Şimdi hepimiz yaşamdan o kadar mahrumuz ki, o kadar yaşamaya vaktimiz yok ki, o kadar yaşamaya gücümüz yok ki ‘’mış’’ gibi yasamlar yaşadığımıza kendimizi ikna etmek için uğraşıyoruz… Olmayan yaşamlarımıza, kalabalık içindeki yalnızlıklarımıza hayali yasamlar, hayali arkadaşlar yaratmaya çalışıyoruz… Oysa bir pokemon avlamak yerine sevdiğimiz birine koşup sarılmak varken, camdan bir ekranın tuşlarına vurmak yerine gezmek toprağa dokunmak varken… Yine aynısını yapıyoruz. Ölümden korkarken yaşamaktan kaçıyoruz… Geç kalmadan başlayabilmek dileğiyle…

Yorumlar

Bir Yorum Yaz