img

Ne gariptir, değil mi? Bazen ne yaparsanız yapın hareket edemezsiniz. Yaşamınıza bakarsınız, her şey olağan gözükür. Ama içinizde bir sıkışma… Nefes alamayan bir parça vardır. En zoru değişim değildir, en zoru değişimin nereye veya nasıl olması gerektiğidir. Hayatın kendisini bu yönde hep sevmişimdir. Çok eğlenceli, kurnaz ve oyuncu olmasından belki… Çocukluğumdan beri yaşam şifrelenmiş, çözmemizi bekleyen bir bulmaca gibi gelir bana. Çözdükçe yeni şifreler gelir. Eğlenceli aslında bir bakıma da. Oyunun seviyesi giderek artar, artık çözülmeyecek parça kalmadı dediğinizde bulmaca artık o kadar zorlaşmıştır ki artık parçaları toplamak için daha uzun zaman geçirir olmuşsunuzdur. Bilgisayar oyunundan yani anlayacağınız hiç farkı yok. Başta koşa koşa nasıl da değişiyorum diye göğsünüzü gere gere oyunu oynar, başkalarına çok var ya bizde fazlası ağırlık diye akıl dağıtır dururuz. Sonra sıra şuna gelir. Ben oldum artık, her şeyi çözdüm safhasına! Ya da safsatasına…Kimse de sormaz mübarek madem oldun niye hala yaşıyorsun, herkes gibi hasta oluyor, trafikte kalıyorsun… Kimbilir belki dağıta dağıta akıl kalmadığından artık çözecek akıl da kalmadığından olabilir mi?

Neyse, o dağıtanların sorunu… En iyisi biz hiç tam olmayalım hep bir yerimizin ham olduğunu bilelim ki hep geleceğe bir umudumuz olsun. Biz şimdi işimize bakalım. Peki bu bulmaca nasıl çözülür? Zaman zaman size hep bunun yollarını elimden geldiğince anlatacağım. Biraz başlayalım… İçinizden geçeni duydum, sende de fazla akıl birikti galiba diye… Eh, derler ki paylaştıkta çoğu gelir.

Şimdi hayatınızda tıkanan noktaları bulun, iş, aşk, sosyal, sağlık… Konu her ne ise… Aslında ana blokaj bir konu üzerindedir ve orada değişimin kendiniz için en büyük anahtarı saklıdır. Buldum bu konu, çözüm sakın bana “kendimi sevmem”, ” kendimi sevmiyormuşum” demeyin, bakın hüngür hüngür ağlarım, abartmıyorum… Ya herkesin işi ne kolay? Bu cümlenin söylenir de tutmadığı insan var mı? Sevin bakayım da ben de nasıl insan kendini seviyormuş öğreneyim. Kendini sevmenin ne demek olduğunu anlamak zaten yıllar alan bir yolculuk. Tüm amaç parçalarımızı toplamak, bize ait olmayan biz sandığımız parçalardan da kurtulmak. Böyle çözülüyor bulmaca. Sorun kolunuz sandığınız uzantının çocukluk yaşta elinize geçirilen bir eldiven olduğunu ayırt etmenin hiç de kolay olmadığı… Dedim ya ana sorunu bulduğunuz yeri çözmek hiç kolay olmayacak. O yüzden onu hep aynada görebileceğiniz bir yere not edin ama bırakın orası dağınık kalsın. Şimdi sorun yaşadığınız olay ve insanları her yerde not edin, ve size hangi duyguyu yaşatıyorlar. Birçok konu başlığı altında aslında güçlü ve başarılı olduğunuz yerlerde aynıdır, sorun yaşayıp tıkandığınız yerlerde! Tek bir duyguyu hep size verirler, hep farklı görüntülerde aynı senaryoyu yaşatırlar. Örneğin herkes size haksızlık mı yapıyor? Hakkınızı mı yiyor… Şimdi ilk adımları atabiliriz. Bu duyguya sahipseniz içinizde haksızlığa duyarlı bir parça var ve sıkışmış kalmış demektir. Dünyanın adaletli bir yer olmasını istediğiniz ya da ailenizin size çok dürüst olmayı öğrettiğinden uyum sağlayamadığınızdan değil. Bunları da geçin, ne olur, kendinizi sevmekle alakalı çekmecedeki notlarınızın yanına koyun. Önemli olan kendinize nerede haksızlık yaptığınızı, kendi varlığınızın varoluş hakkını nerede yediğinizi bulmanız… Bu en zorudur, çünkü emin olun fikrinizin olduğu parçalarınızdan çok daha derinlerde ve daha acı çeken bir parçanızdır. Hiç görülmediği, hiç duyulmadığı için sizinle böyle tanışmayı tercih etmiştir. Ve tanıştıysa, o bir kere sesini duyurduysa onunla karşılaşmaktan başka şansınız yoktur. Nereye giderseniz gidin isim, kılık değiştirerek karşınıza çıkacaktır ya da siz direnmekten vazgeçene kadar hayatınızı kabusa çevirip her şeyi yıkacaktır. Siz seçin peşinizde bir chuckyle dolanmak ve kaçmak mı yoksa beyaz tavşanın peşine harikalar diyarına mı koşmak? Unutmayın ama Alice, harikalar diyarında kendini bulabilmek için ait olduğu yuvasını bırakıp hiç bilmediği bir dünyaya gitmeyi göze almıştı. Tercih sizin, sevgiyle kalın

Yorumlar

Bir Yorum Yaz