img

Bu aralar kiminle konuşsam, “miadım doldu bu dünyada” diyor. “Artık hiç bir şey ifade etmiyor, her şey aynı, anlamsız ve öylesine” … Bakıyorum herkes bir yorgun… Yaşıyor, gülümsüyor, sohbet ediyor ama yine öylesine… İşe her sabah takvimdeki işaretli günlere bakıp zorunlu hizmet gibi gidiyor, ay sonu eline geçen parayı ortaokuldaki matematik derslerinin ne işe yaradığını artık anlamış gibi elinde biriken faturalara bölüyor, artanını ise ruhunu çocuğu oyalar gibi oyalamak için boşluklarda uyanmasın diye harcıyor. Ilişkilerde yalnız, konuşuyor ama öylesine… Herkes öyle, hepimiz öyle… Ne oldu bize?

Ruhumuzun o sancıyan, karanlık yüzünü görmesinler diye konuşurken kalbimizle değil artık beyinlerimizle konuşuyoruz. İlişkilerimizde birbirimize dokunmadan yaşıyoruz, ruhlarımız doymadıkça aynı anda çok kişiye bölüyoruz bedenlerimizi …. Belki hepsini toplarsak bu sancı, kayboluş biter diye… Olmuyor, yine olmuyor. Bir şeyler yanlış… Dostlarda aynı sancıyı görünce susup hayatı ti’ye alıp derine dalmadan yüzeyden yüzeyden dokunuyoruz, dalarsak çıkamayız diye… Bir şeyler yanlış artık, hem de çok yanlış… Acısı var, ama adı yok. Tıp anlamıyor, ” tükenmişlik sendromu” diyor, “depresyon değil, hayatını her şey yolundaymış gibi idame ediyorlar, ama geleceğe dair motivasyonları, umutları , hayalleri yok” diyor. Robotlaşmış ruhu ölen insanları anlatıyor sanki. Astroloji daha beter, hangi gezegen suçlu onu arıyor, Allah’tan say say bitmeyecek kadar gezegen var da biri geliyor, biri gidiyor, sorun bende değil, gökyüzünde diyip bir nefes alıyoruz. Olmadı mı daha büyüğü geliyor. Mesela bugünler için Satürn Ekim 2012 de gelmiş giderken yirmi aralığa kadar bizi mahvedecekmiş, arada yirmi gün varmış, sonra merkür retroya girecekmiş. Yapacaksak bir şey o yirmi gün içinde yapmalıymışız, beklediğimiz tüm hayalleri, hayatı sadece o yirmi gün içinde yaşamalıymışız, sonra yine ruhlarımızı susturmalıymışız. Zaten bir merkürü gözümüze kestirdiğimizden beri bakıyorum biri bu kadar bizi yönetiyorsa daha satürnü, Jüpiteri görmeyelim diye dua eder buluyorum kendimi. Yok yok, yanlış bir şeyler. Tıp ömrü uzattıkça ruhlar mı vakitleri dolunca ölüyor? Bilmiyorum, anlamıyorum bu ara … Sonra tekrar bakıyorum. Aslında gerçekten bazılarımızın miadı dolmuş bu dünyada… Ne bu savaşları, ne politikaları anlıyor. Ne iş hayatında şan, şöhret cebine giren para tatmin ediyor, ne ilişkilerde hangi strateji ile kimleri elde ettiği egosunu doyuruyor… Değerleri başka, tutkuları başka, oyunları başka… Ama bu dünyada bu zihinlerin arasına hayallerini ekecek toprak bulamıyor. Ekse de düzen yabancı cisim muamelesi yapıp ertesi güne sağ bırakmıyor. Kabullenmiş bir yanları farklılığı, ait olamamayı. Çoktan kopmuş bu düzenden… Senkronu başka doğayla, varoluşla… Küçük kişisel oyunlar onları kesmiyor. Bu kişilerin aradığı güvenlik de değil, inanırlarsa hiç birinin yapabileceklerinin sınırları yok, güçleri bazen kendilerini bile korkutuyor. Ama kollarını kaldırası yok… Yok işte… Tek başlarına olmaktan, dokundukları herkesin içinde beliren ajan smithlerle karşılaşmaktan yorgun. Suskun. Artık sadece sürükleniyorlar. Bir yandan benzerlerini arıyorlar. Ama o kadar az ve buldukları da o kadar yorgun ki. Bırakmışlar bu dünyayı. Sevmedikleri düzene. Herkes şikayet ediyor ama o düzenle besleniyor, oysa onlar beslenemiyor. Beslenmeye kalkarsa bünyeleri almıyor. İşin kötüsü gidecek neresi var? Bazılarımız böyle, tükenmişlikte daha da tükenmiş halde…

Eskiden öyle ya da böyle hepimiz bir dünyayı paylaşıyorduk. O zaman başka olan neydi? Şimdi ne değişti? Şimdi bir arada kalamaz olduk. Komik olan hepimiz tükendiysek kime hizmet ediyor bu düzen? Bazılarımız mı sadece fazla gelir olduk, miadımızı doldurduk?… Büyüdük mü ne? Uyandık mı yoksa? Artık kendi oyunlarımızda oynayamaz olduk… Kötü çocuklar oyun oynarken onlar çocuk diye el kaldıramaz olduk. Çalışırken gözümüz parlasın, gerçekten bir şeyleri değiştirebilir olmayı seçtik, aşklarımızda tutkuyu aradık, cesurca yüreklerimizi ölmek pahasına sermeyi seçtik. Biz çocukları seçtik, hayvanları ve ağaçları sevdik… Bunlar mı yanlıştı? Birbirimize karşı değil, varoluşa karşı olana karşı savaşmayı seçtik. Birbirimizi ezmek küçük geldi bize, küçük oyunlardansa hastalıkları, diyarları keşfetmeyi seçtik. Biz cesur yaşamayı seçtik. Masumu özenle koruyup ruhlarımızı yere ve göğe açabildiğimiz özgür yaşamlar istedik. Onlar da saklandıkları mağaralarında küçük sapanları ile sadece vurmayı seçtiler. Onların oyunu başka. Güç ve iktidar üzerine. Bu oyun çok uymadı bizim gibilere. Bence çoktan vakti geldi hatta… Bir dünyaya iki tür fazla. Artık tükemişlerle tükenmişlikte tükenmişler birarada olmuyor daha fazla… Ya birleşelim yepyeni bir düzen kuralım ya da artık şu dünyaları gerçekten ayıralım….

Yorumlar

Bir Yorum Yaz